9 Ekim 2021 Cumartesi

Rıfkı'dan Handeye

Sevgili Hande , 

Bloga başladığında yıl 2011 miş. Aradan 1o yıl geçmiş yani. Uzun, çok uzun bir zaman. O zamanlar saçların da uzun, upuzundu ve herkes seni kızıllığınla tanırdı. Gerçekten Fransız filmlerinden fırlamış gibiydin. Sadece güzelliğin değil yaptıkların beni büyülerdi aslında. Sabahlara kadar okuduğun kitaplar, altını çizdiğin satırlar, büyüsüne kapılıp kaybolduğun cümleler.. Onca işinin gücünün arasında bir taşra üniversitesinin sıkıcı hocalarından dinlediğin yüksek lisans dersleri... Kırmızı kaşe bir kabanın vardı, kışın onca soğuğunda sabaha kadar ödev yapıp , otobüslerde ellerin üşüyerek giderdin o uzaktaki okula. Şimdi otobüse bile binemiyorum bu hastalıkla diyorsun, merak etme Hande; dünyanın bütün yolları senin. Sen anlatmıştın ya hani bir keresinde, yol aslında düz bir çizgi değil; çember. Hatta o dönem kankan Umutla yazardınız "Sonunda Sen Varsın" diye. O yolun sonundaki sensin. Bütün yoldan çıktıkların da sensin. O çıktığın yolun sonunda da emin olsen varsın.

 . Sana bir ayrılık mektubu yazdığım zamanı hatırlıyor musun? O mektupta sana kurduğum bir cümle vardı. "Ben bir dönem senin hayatında olduğum için mutluyum, ve emin ol yarın bir gün şu cümleyi kuracağım: Ben Hande Kuşuluoğlu'nun hayatında bulundum, diye." Biliyorum anımsıyorsun, çünkü hafıza senin lanetindi. Sana söylediğim ilk cümleyi, aldığım ilk çiçeği, Alsancaktaki ilk buluşmamızı, o ilk buluşmada kullandığım parfümün sandal ağacı notaları barındırdığını... Aradan on sene geçer ve sen anımsarsın. Ama ben hala ismini birkaç kırık satır dışında duyamadım. Neler olduğunu sana sormak, oturup günlerce sohbet etmek isterdim seninle. Artık bana da yazmayı bıraktın. Üç beş eski dosttan birkaç kırık satır duydum seninle ilgili, üzüldüm. Yanlış anlama sana değil, onların anlattıklarına . Koskoca Hande'yi üç beş satırda ifade etmek neyin nesiydi? "Hande evlendi, Hande okulu bitirdi, Hande iş değiştirdi, Hande boşandı, Hande artık İzmir'de değil..." Halbuki benim Hande'm için hiçbir şey o kadar basit değildir. Hande evlenmez mesela, Hande hayatını birine feda ederek o insana ömrünü adar. Hande bir şehirden gitmez, içinden bir gemi kalkar uzak yalnızlık limanlarına. Çok düşünmüştür bunu. Her sokağı öpmüştür mesela giderken, gittiği her yere son bir defa daha dokunmuştur. Gidip Kordon'da bir bankta şehrin ışıklarına karşı oturmuş "Hadi Zeki Demirkubuz filmi çekelim" diyerek derin sohbetler yapmıştır. Çünkü o Handedir. Kafası normal çalışmaz , normatif düzene karşıdır zira. 

. Hastalığın için üzüldüğünü biliyorum. Buna kendin bile inanmıyorsun ama iyi olacaksın. Hayatında on senedir olan biri olarak söylüyorum-ki hiçbir ilişkin bu kadar uzun olmamıştı- iyi olacaksın. Yeniden sayfalarca, günlerce yazacak enerjin olacak. Depremde gördüğün sana battaniye uzatan adamın hikayesini yazacaksın .Annenin hikayesini yazacaksın , yıllarca bütün probleminin babanla olduğunu düşünürken esasen problemin orada olduğunu anlamanın hikayesini.  Durakta beklerken ayaklarına sürtünen sarı kedinin hikayesini yazacaksın, çünkü evden atılmış olmalı, kimbilir nasıl bir evdi yaşadığı ? Evlerin hikayesini yazacaksın sonra, o çok sevdiğin ve bir o kadar da nefret ettiğin evlerin hikayelerini. Evlere yine anlam yükleyecek, yine bir dekorasyon fikrine kafayı takacak, yine her IKEA'ya gittiğinde çok mutlu olacaksın. Eskiden paran sadece üç beş şey almaya yeterdi, hayata iyi tarafından bak Hande. İkeada her şeyi alacak paran var artık. Paranın ne kadar değersiz ve değerli olacağını anlayacak içsel gücün de . 


 Sen bana ışıktan, renkten, sudan, sesten ve kelimelerden muhteşem bi alem sundun Hande. Roman kahramanlarını; Cemile'yi,Mümtaz'ı, Siddharta'yı, Küçük Prens'i, Zebercet'i, C'yi, Dorian Gray'i ve daha nicesini seninle tanıdım. Tom Waits'i, Yaşar Kurt'u, Nazan Öncel'i ve Wagner'i senin onlarda bulduklarını duyabilmek için dinledim. Çocukluğumda gördüğüm eski zaman evlerine, tarihin tanığı mimariye, yaşamımıza şahit tuttuğumuz eşyaya, tılsımlı aynalara, senin sayende derin bir merakla bağlandım. Senden sonra düştüm Şeyh Galip'in peşine. Galata Mevlevihanesinde "Hamuşan" yazan tabelaya senden sonra uzun uzun baktım. Senden sonra okudum Didem'İn hüzünbaz dizelerini. Didem öldüğünde hissettiğin acıyı ben de duyumsadım. Benim hayatıma öyle bir sızdın ki bu mektuplar sana on senenin sonunda Vefa borcum . Ve vefa İstanbul’da bir semt adı değil, gözünü devirme lütfen. 
 Umarım hala bana kızgın ve kırgın değilsin. 

Seni çok seviyorum.

 Rıfkı.

12 Eylül 2020 Cumartesi

Değerli Şeyler

 Bu hayatta değerli şeyler var Rıfkı. Altın, gümüş, elmastan bahsetmiyorum. Son model evlerden ve arabalardan da bahsediyorum. Gerçi bazen tek derdim onlar olsaydı diyorum ama bu başka bir yazının konusu.

Bu hayatta değerli şeyler var. Özel insanlar, ruha inşirah suresi gibi iyi gelen , bir akşamüstü serinliğinde ferahlamanı sağlayan, denize girip sırt üstü uzandığında güneş içine işleyip kendini kuş gibi hafif hissederken duyumsadıklarına benzeyen şeyler var. Bu blog bir gün kitap olacak eminim diyen, kimse okumasa da onların okuduğunu bildiğim yazıya , hassaslıklara, kalemlere, kitaplara, büyük fikirlere değer veren yürekleri yaşlarından çok büyük insanlar var.


Herkes kapkarayken, sen ışığı hiç bilmeyen birilerine renkleri öğretmeyi çalışırken , ruhları doğuştan derin Mavi olan insanlar var. Güzelliklerin ve inceliklerin farkında olduklarından acıyı çok erken öğrenmiş çocuklar var. 


Bu hayatta değerli şeyler var Rıfkı. Yanlış verilen değerler de var. Değer mekanizması karman çorman olmuş bir dünyada bazı değerli şeyler çevremde olduğu için çok şanslıyım.




16 Ağustos 2020 Pazar

Travmaları sağaltmak

 Eğer yazarsam Rıfkı travmayı sağaltacakmışım. Düşünceler içimden çıkacak gidecek kendimi kuş gibi hafifletecekmişim. 

Her şey geçecekmiş ondan sonra , öyle dediler.


Travmanın nerde başladığını nerde bittiğini bilmiyorum ama ayrıldım ben Rıfkı. Orada bir şeyler gitti . Ne oldu bilmiyorum ama gitti . Senelerin emeği , yaptığım kaselerce çorba , emek emek düzdüklerim, uykusuz gecelerim , kahkahalarım eğlencelerim, girdiğim denizler çıkmadığım denizler gitti. İçimden bir gemi kalktı adını bilmediğim ıssız limanlara , sonrasını hatırlamıyorum . 

İnsan ayrılınca yasa girmesi gerekiyormuş , sağlıklı yas yaşaması, ben kuş gibi hafiflemiştim halbuki ... güzel şeyler olmuştu hayatımda  ama ağrılar eklenmişti anlam veremediğim , sonrasını anımsamıyorum . Uykusuz geceler , anlamsızlıklar , bilmediğim şeyler ...


Beni önce babam mı terk etti başkası mı terk etti ya da benim kaderim terk edilmek mi bilmiyorum. Ben aslında o evlerden hep gitmek istemiştim sonra da gidince iyi olur demiştim ama iyi mi oldu ne oldu bilemiyorum Rıfkı .

30 Temmuz 2020 Perşembe

Keşke hasta olmasaydım Rıfkı , hasta olmasaydım da eski neşeli hüzünlü bütün gerçek duygularımı tekrar yaşadığım günlerime geri dönebilseydim .... bu hastalık bana gelmeseydi de ben eski Hande olup eski Rıfkı’ya saygımdan ötürü sana sayfalarca şey yazacak gücü tekrar bulabilseydim , keşke keşke keşke Rıfkı .

3 Nisan 2020 Cuma

Seviler ve Diğer Rıfkılar üzerine bir serzeniş

Ne zamandan beri sevgi dileniyorum bilmiyorum Rıfkı. Yaptığım her şeye, yapmadığım her şeye baktığımda, şu an 30'u geçmiş, pek çok yoldan ve yıldan geçmiş biri olarak görüyorum ki sadece sevgi dileniyorum.

Bir sevgi için yaptığım tek şey diğer Rıfkıların suretlerinde seni aramak...

Hiçbir Rıfkı sende bulduğum huzuru vermiyor ama. Huzur önemli Rıfkı. Bir parça huzur için dervişler kendilerini yollara vurdu. Yesevi, 63'te yere girdi, huzurlu bir istirahat için. Meryem, senelerce küçücük bir kilisede kıvrıldı. Başka bir yerde , yedi gencin, yedisi birden huzur için 300 sene uyudu. Tanpınar, bir parça huzur için o en ağır romanını yazdı. Ben bir sevgiyi istedim, gerçekten çok mu Rıfkı?

Bazı zamanlar birkaç Rıfkı'nun beni hep anladığını, bir tek onların anladığını ve gerçekten sevdiğini düşünmüştüm. Değilmiş Rıfkı. Sadece bir suret arıyorlarmış, zihinlerindeki hayale uygun. Kimsenin hakikati olamamışım . Anlayınca severler demişim. Anladığını seversin çünkü Rıfkı. Birini gerçekten anladığın anda o insana dönüşüverirsin belki de.  Derviş olsam bir başka yerde başka şeylere dönüşürdüm. Cin taifesinden olsam ağaca, insana, hayvana... Anlayan dönüşmeye muktedirdir Rıfkı, bunu çok iyi anlıyorum. Kimse beni anlamıyor, diye ergence serzenişler değil bunlar.  Bir tek sana diyebildiğim cümlelerim.


Ben anlatmasam da beni anlıyorsun, dilenmesem de beni seviyorsun biliyorum.

di mi Rıfkı?


(3 Mart 2020, Dünya Corona vakasıyla çalkalanıyor, ve şanslı bir insan olarak evdeyim. Bu süreç içinde bir şeye dönüşmem gerekecek. Ve bu tarihlerden sonra artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyorum. )

4 Aralık 2019 Çarşamba

Artık eskisi kadar geç uyumuyorum Rıfkı. Saat gecenin biri bile benim hüzünlenmem için yeterli bi saat oluyor . Çok şeyin farkındayım sonra . Korkunç şeylerin. Bütün bu yaraların kaynağının, acı çektiğimi kimsenin görmediği yerin, içimdeki o büyümeyen çocuğun ama büyüyen yarasının. Hep çocukluktan gelen sevgi eksikliğinin ... Burasının adı , “anne bak” diye başlıyor ama aslında bütün problemimin babamla olduğunun.

Hayatındaki o koşulsuz sevgiyi babandan başkası veremiyormuş Rıfkı. Hangi erkekte ararsan ara , ister kendini yollara vur , ister Kaf dağının ardına var , istersen bütün aynaları kır , bütün sırlara eriş, bütün ellerin kan içinde kalsın kimse beni gerçekten sevmeyecekmiş. Hep koşullu olacakmış bütün seviler. Günün birinde çıkarları ters düşecek, günün birinde yorulacaklar , günün birinde gitmek için  tetikte olacaklarmış.

“Neden bana aşk şarkısı yazan çıkmaz?” şarkısını duyup bir koltuk dibinde saatlerce ağlayacakmışım en çirkin şekilde aldatılıp. Bir evi yakacakmışım, üstelik her köşesinde her odasında ayrı ayrı ağladığım bi evi. Evlerden nefret edecekmişim yine sonra. Aklıma annemin evi terk ettiği gün , anneannemin evine dizdiği oyuncak bebeklerim gelecekmiş. Sonra da bütün oyuncakları toplayıp annemin saatlerce dırdırına maruz kalacakmışım. Şimdi bu hikaye aklıma gelince on iki yaşında gösterdiğim bu tepkiye hayran oldum ama bu başka bi yazının konusu Rıfkı.

Koşulsuz sevilmenin, üstelik yaralarını bilen birinin seni koşulsuz sevmesinin imkanı var mı Rıfkı? İnsan, sevgi ile yaşarsa ve adamım Tolstoy durmadan defaatle bunu tekrar ediyorsa , insanlar neden onun için çaba göstermez Rıfkı? Biz bir duru sözle gönül alana bir kuru dalla Çiçekle gelene gitti giden insanlarız Rıfkı, biliyoruz birbirimizi. Sevmek demişken , seni gerçekten koşulsuzca ve çok seviyorum Rıfkı; sevgiyi  sık sık söylemek gerekir, unutulmasın.

Bir de böyle seven adamlar var bak mesela , bana yaşama enerjisi veriyor :

https://youtu.be/thEIKjKwCe4


Bana gelince , bana ne aşk şarkısı yazan ne de armağan eden var Rıfkı . İçimdeki şarkılar da hep bitti .

22 Ağustos 2019 Perşembe

Bir rüya için kedi

Bi rüya gördüm Rıfkı. Bi tek sana anlatacağım cinsten bi rüya. Bok gibi geçen günün sonunda en çok hatırlamak istediklerimi yaşatan bi rüya. Başkalarına anlatsam inanmazlar Rıfkı , zaten bana ne zaman yürekten inandılar ki?

Bir bisiklet var. Çocukluğumun geçtiği gecekondu mahallesinde. Bisikletin arkasında dört beş yaşında bir çocuk. Bisikletin arkasından koşturuyorum. Çünkü o bisikletin arkasında giden kendi çocukluğum Rıfkı. 

Yakalıyorum bisikleti. Kendi çocukluğuma ilk defa bu kadar yakından bakıyorum. “Ne kadar güzelsin” diyorum, içim sımsıcak. Yamaklarından öpüp “benim de adım Hande” diyorum. “Ben seni tanıyorum hem , anneni çok seviyorsun ; ama babandan nefret ediyorsun. . En sevdiğin yemek sosisli yumurta. Bir de Biskrem. “ diyorum. Gülüyor kendi çocukluğum bana. Kucaklıyorum onu. “Hadi gel , kedilere bakmaya gidelim” 

Kedilerin olduğu yeri unutmuştum. Bana çocukluğum hatırlattı. Yolda babaannem ve dedemi görüyorum. “Dede yaaaa” diyorum. Sımsıkı sarılıyorum . Kaç kere öptüğümü hatırlamıyorum. . Bak biz geldik, dede diyorum. Bu gerçek değil ama iyi ki geldin dede diyorum. Kedilere giderken uyanıyorum. 

Dedem iki sene önce öldü Rıfkı . Çocukluğumun da , o çok güzel Pamuk gibi çocuğun da o sokakta bir yerlerde öldüğünü sanıyordum. Ölmemiş Rıfkı: 

Kedilere bakmaya gidelim...