22 Ocak 2014 Çarşamba

Yapamıyom sensiiz Rıfkıı!

Rıfkı,

Dur bir nefes alayım.  Alayım ama gerçekten, uzun upuzun bir nefes. Uzuun zaman sonra sokağa çıkınca alınan, şöyle bir içe çekilen,  ciğerlerin yaşadığını hissettiren cinsten bir nefes. Esi bol, suskun bir nefes.  Edebiyat yapmıyorum Rıfkı, saçmalama. Birazdan yapabilirim ama…

İnsan annesini nefes alamaz halde oksijen tüplerine bağlı üçüncü sınıf bir devlet hastanesinde görünce üçüncü sınıf acıklı bir filmde olmadığını anlıyor Rıfkı. O an nefes almakta gerçekten güçlük çekilebiliyor. Bir de o güne kadar alınan bütün nefesler boşunaymış gibi  hislere kapılabiliyor. Sonra geçiyor tabi. Geçmesi gereken diğer şeyler gibi… Dışarı çıkınca değil ama evin içine girince insan nefes aldığını hissediyor bu defa. Annesi evde olmuş oluyor çünkü.  İnsanlar nefes alıyor çünkü. Daha rahat nefes alabilmek için evler havalandırılıyor çünkü.
Bir de bu insan dediğimiz canlı Rıfkıcığım, hiçbir şeyin hastalanmayacağına, kötü olamayacağına, bozulmayacağına filan inanıyor. Halbuki fizik kuralları bütün bunların namümkün olacağını çoktan söylemiş. Tıp diye de bir şey var sonra, insanın deşilebileceğini içinin açılabileceğini sonra tekrar kapanabileceğini  hep mümkün kılmış. Kimya diye de bir şey var işte, ilaçlar, kimyasallar, serumsallar filan… Ben hayatımın hatasını kendimi “sosyal bilimlere” adayarak yaptığımı şimdi daha iyi anlıyorum Rıfkı . Ki kendilerine bilim bile denemez. Duyguların, düşüncelerin, insanların söylediklerinin, yaptıklarının bilimi mi olur Allasen! Tarih, sosyoloji, psikoloji, edebiyat… kafası karışık üç beş dingonun icat ettiği şeyler hep!

Rıfkı, ne diyeceğim. İnsan değil ama hayat hastalanıyor asıl. Ama teşhisi çoktan konulsa da hastalığı nı hiç iplemeyen bir puşt kendisi.   Yaşamaya, yaşatmaya olduğu gibi devam ediyor. Yapmadığı itlik kalmıyor.  Her şey güllük gülistanlıkmış gibi çiçekler açtırıveriyor orda burada. Baharlar, yazlar, eğlenceli arkadaşlar gösteriyor sana.  Sonra birden hiç olmadık yerde hastalığın semptomlarını i gösteriveriyor, “ E hani iyiydin sen?” cümlesini sordurtuyor adama. Hem de  acil kapılarında sedyeye uzanmış , elinden tutmaya uğraştığım bir vaziyetteyken…

İşte sonra nefes alamadığın başka mevzular da oluyor memlekette  tabi ama memleket meselelerinden bahsedip sana çok pis sosyolojik çıkarımlar yapmayacağım Rıfkı. Zaten buralardan böyle ceketsiz kaçmak geliyor.  Nereye kaçacağımı da buldum üstelik. Uruguay’a. Uruguay devlet başkanı Jose Mujica dünyanın en fakir devlet başkanı olmasıyla nam salmış. Benden de fakirleri var Rıfkı , vallahi üzülmüyorum. Tek mal varlığı vosvosu imiş. Ben de hazır Uruguay’a yerleşmişken orada para harcayacak yer bulamayıp bir vosvos alırım şöyleee gideninden Rıfkıcım, sonra işte ver elini Uruguay merkez… Zaten esrarı yasal hala getiren ilk ülke kendisi Rıfkıcığım, genel kültürüm , coğrafya bilgim falan şahane biliyorsun.Oradan biliyorum yani!  


Rıfkıcığım psikolojim darmaduman olmuş durumda anladığın üzere, dumansız bir nefes alarak yazıma son veriyorum. Buradaki göndermeyi de anlayan ilk üç kişiye gökten düşmüş üç elma hediye edeceğim. 

Öptüm. 

2 Ocak 2014 Perşembe

anne bunu bir an önce oku.

Anne bunu sadece, sen çıktıktan sonra okuyasın diye yazıyorum, zaten şu an başka  ne yapılır bilmiyorum.Bir sürü mesaj da attım, onları da bilahare alırsın. Eve geldik, dayım ve teyzem de bizde...Uyuyabileceğimi sanmıyorum, böyle bir gecede ne yapılır ben bilmiyorum.

Anne, iyi olman lazım, çünkü anneler iyi olmak zorundadır. Bütün anneler iyidir, öyle yaratılmışlardır...Babalardan bahsetmeyeceğim ben hiç, çünkü onları sevmiyoruz. Dedem hariç... Beni arayıp "Kuzucum Allah acil şifalar versin, iyi olacak ..." derken gözyaşlarını tutamayan maviş gözlü dedeleri o kategoriye sokmak ayıp olur. Bütün gece dualar okumuştur şimdi , tahmin edersin. Salak Seda da bugün hastaneye , "zikir duaları" adlı bir kitap getirmiş, maaile ziyaretlerinde... Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim. Şunları saçmaladıktan sonra okuyacağım o kitabı da.

Anne, evi topladım. Kafamı toplayabilsem çok iyi olacak. Ağlamaktan yoruldum, ve emin ol sen çıktıktan sonra temizlikten yorulacağım günleri yaşayacağım. Metanetli ol, dersin ya hep bana; bak bugün gerçekten oldum. Milleti arayıp saatlerce bilgi verdim mesela...Sonra o pis hastanenin koridorlarında düşüp bayılmadım, kanım çekilecek gibi olduğunda da. İyi olacak dedim, dualar ettim, empati kurmak için elimden geleni yaptım, ağrılarının azalması için ne yapılır bilmiyordum ama metanetli oldum, hiçbir halt olamazken ben o kasvetli koridorlarda...

Anne, yoğun bakıma bütün duygularımı yatırdın sadece kendini değil...

Lütfen iyi ol, bu kadar yoğunluk bana ağır geliyor.

Sandığından daha fazla insan senin için dua ediyor...

Şu satırları okuyan bile eder, o kadar diyeyim sana...

Seni çok seviyoruz.