Rıfkı,
Dur bir nefes alayım.
Alayım ama gerçekten, uzun upuzun bir nefes. Uzuun zaman sonra sokağa
çıkınca alınan, şöyle bir içe çekilen,
ciğerlerin yaşadığını hissettiren cinsten bir nefes. Esi bol, suskun bir
nefes. Edebiyat yapmıyorum Rıfkı,
saçmalama. Birazdan yapabilirim ama…
İnsan annesini nefes alamaz halde oksijen tüplerine bağlı
üçüncü sınıf bir devlet hastanesinde görünce üçüncü sınıf acıklı bir filmde
olmadığını anlıyor Rıfkı. O an nefes almakta gerçekten güçlük çekilebiliyor.
Bir de o güne kadar alınan bütün nefesler boşunaymış gibi hislere kapılabiliyor. Sonra geçiyor tabi.
Geçmesi gereken diğer şeyler gibi… Dışarı çıkınca değil ama evin içine girince
insan nefes aldığını hissediyor bu defa. Annesi evde olmuş oluyor çünkü. İnsanlar nefes alıyor çünkü. Daha rahat nefes
alabilmek için evler havalandırılıyor çünkü.
Bir de bu insan dediğimiz canlı Rıfkıcığım, hiçbir şeyin
hastalanmayacağına, kötü olamayacağına, bozulmayacağına filan inanıyor. Halbuki
fizik kuralları bütün bunların namümkün olacağını çoktan söylemiş. Tıp diye de
bir şey var sonra, insanın deşilebileceğini içinin açılabileceğini sonra tekrar
kapanabileceğini hep mümkün kılmış.
Kimya diye de bir şey var işte, ilaçlar, kimyasallar, serumsallar filan… Ben
hayatımın hatasını kendimi “sosyal bilimlere” adayarak yaptığımı şimdi daha iyi
anlıyorum Rıfkı . Ki kendilerine bilim bile denemez. Duyguların, düşüncelerin,
insanların söylediklerinin, yaptıklarının bilimi mi olur Allasen! Tarih,
sosyoloji, psikoloji, edebiyat… kafası karışık üç beş dingonun icat ettiği
şeyler hep!
Rıfkı, ne diyeceğim. İnsan değil ama hayat hastalanıyor
asıl. Ama teşhisi çoktan konulsa da hastalığı nı hiç iplemeyen bir puşt kendisi. Yaşamaya, yaşatmaya olduğu gibi devam
ediyor. Yapmadığı itlik kalmıyor. Her
şey güllük gülistanlıkmış gibi çiçekler açtırıveriyor orda burada. Baharlar,
yazlar, eğlenceli arkadaşlar gösteriyor sana.
Sonra birden hiç olmadık yerde hastalığın semptomlarını i
gösteriveriyor, “ E hani iyiydin sen?” cümlesini sordurtuyor adama. Hem de acil kapılarında sedyeye uzanmış , elinden
tutmaya uğraştığım bir vaziyetteyken…
İşte sonra nefes alamadığın başka mevzular da oluyor
memlekette tabi ama memleket
meselelerinden bahsedip sana çok pis sosyolojik çıkarımlar yapmayacağım Rıfkı.
Zaten buralardan böyle ceketsiz kaçmak geliyor. Nereye kaçacağımı da buldum üstelik. Uruguay’a.
Uruguay devlet başkanı Jose Mujica dünyanın en fakir devlet başkanı olmasıyla
nam salmış. Benden de fakirleri var Rıfkı , vallahi üzülmüyorum. Tek mal
varlığı vosvosu imiş. Ben de hazır Uruguay’a yerleşmişken orada para harcayacak
yer bulamayıp bir vosvos alırım şöyleee gideninden Rıfkıcım, sonra işte ver
elini Uruguay merkez… Zaten esrarı yasal hala getiren ilk ülke kendisi
Rıfkıcığım, genel kültürüm , coğrafya bilgim falan şahane biliyorsun.Oradan biliyorum yani!
Rıfkıcığım psikolojim darmaduman olmuş durumda anladığın
üzere, dumansız bir nefes alarak yazıma son veriyorum. Buradaki göndermeyi de
anlayan ilk üç kişiye gökten düşmüş üç elma hediye edeceğim.
Öptüm.