30 Aralık 2015 Çarşamba

Yeni yıla Siir yazdım.

Bu şiir yeni yılını tv karşısında geçirecek olan, sıkılmamaktan sıkılmamayi öğrenmiş, ev işi yapmaktan elleri Norveçli balıkçıların ellerine dönmüş ev kadınları için gelsin Rıfkı. Kocişimle keyifte, diye feysbuk paylaşımlari yapan ,platin sarı saçlı ablalar için değil .

Bu şiir yeni yıla eski yıldan bir halt öğrenememişlikleriyle giren, kederi ciğerinde taşıyan ve ucuz sigara içmekten ciğerleri şimdiden pert olmuş ,kalın kitaplar okuyan üniversite öğrencileri için gelsin . Noel'e dair kapitalizmden dem vuran ,devrim bıyıklı çocuklar için gelsin . Yeni yılı hiç kutlamayan baş örtülü kızlar için aynı zamanda . Yeni yılda sofra fotoğrafı paylaşacak olanlara değil .

Bu şiir Rıfkı ,yıllardır aldığı yaştan çok döktüğü yaş olanlara gelsin. Eşiyle her gün boşanmAyı düşünen mutsuz çiftlere. Evlenmeyi düşünmüyorum diye övünüp evli çiftlere küfreden ablaların efkarına gelsin. Eski sevgilisine mesaj atıp yoklama çeken karaktersiz erkek ve kadın orospularina hiç değil Rıfkı.

En çok da orospulara gelmesin bu şiir. Daha fazla imkan ,daha fazla para, daha fazla konfor almak , babasından kurtulmak, geçmişinden kurtulmak, çocukluğunu yıkmak pahasına kendilerini satanlara gelmesin.  Satacak bir şey bulamadığından kelime satanlara gelebilir ama.  Demiryolu öykücülerine gelebilir. Bu şiir arabasının fotoğrafını çekmek yerine trenle seyahat etmeyi sevenlere gelsin.

Bu şiir ,yarın beni gazlayip kitap yaz diyecek arkadaşlara gelsin Rıfkı. Dört köşeye dağılmış uzaklarda olanlara gelsin. Dört köşemde izleri olanlara da. Ve en çok saat itibariyle bunu okuyanlara gelsin.

İyi seneler.

14 Haziran 2015 Pazar

Rıfkı'yla bir hesap meselesi

Yaşayamadığımız  hayatların hesabını sormalıyız Rıfkı. Henüz görmediğimiz şehirlerin, başını okşayamadığımız kedilerin, fotoğraflayamadığımız suretlerin hesabını… Çünkü biz bu şehirlerde çok acı çektik, çok trafiğe ve kendimize tıkandık, her kedi gördüğümüzde başını okşadık, ve her fotoğraflanacak surette kendi yüzümüzü aradık…

Her sabah yollara düşmenin hesabını sormalıyız Rıfkı. Yollara düşmek, yolculuklara çıkmak lazım gelirken, üstelik Palandöken Dağları'nda karlar erimişken, otobüse dayadığımız başımızın yeni bir öfkeye uyanmasının hesabını. .. Bütün gece fazla sigara, fazla alkol, fazla düşünce , fazla his tüketmiş başlarımız bir sabah bir başkaldırıya uyanmalı . Dünyanın tüm kötülüklerine , tüm hüzünlerine tüküren bir başkaldırı.  Tüm kedileri kucaklayan ve tüm fotoğraflarda kendi acısını arayan bir başkaldırı.  Hem gerçek hem mecaz anlamıyla bir başkaldırı. Kuş vurmayan , kuş cinslerini tahmin eden cinsten…

En çok da mutsuz kadınların hesabını sormalıyız Rıfkı. Hemcinslerine her defasında hesap ödetmeyen kadınların hesabını.  Hayatlarında her daim önümüzdeki ay nasıl geçineceğini, ders notlarını, yapılması gerekenleri durmadan hesaplayan kadınların hesabını. Not  ortalaması yüksek olan kadınların hesabını daha çok sormalıyız. Her defasında seksen beş üstü not almayı şiar edinmiş, hayat karnesindense hep düşük not alan kadınların hesabını bilhassa sorulmalı. Yıllardır yaptığı hesapları, banka hesaplarını, tüm başarı belgelerini ve takdirnameleri yakıp küllerini savurarak bir hesap sorulabilir.  Bir hesap sorulacaksa zaten ancak böyle hesap sorulabilir.

Neyse Rıfkı, ben kendimle bir hesaplaşayım.


Öptüm. 

15 Ocak 2015 Perşembe

tefe'ül

Rıfkı, merhaba.

Gördüğün gibi son derece sakin bir girizgah yapıyorum. Yaralı hayvanlar gibi ortalıkta dolanmaktan bıktım çünkü. İnsan yaralanabilir bir varlık çünkü Rıfkı, üstelik defalarca defalarca yaralanmasına rağmen ölmeyen bir varlık… Bedenlerimiz en ufak bir marazda ölüp gidiverirken ruhlarımızın bu kadar dirayetli olmasına şaşırıyorum.  Bu kadar büyük marazdan sonra şimdiye kadar üç beş defa ölmüş olmam gerekirdi.

Ölmedim ama Rıfkı. Bugün , gazı açık bırakarak intihar etmiş eski bir dostun haberini aldım da yine ölmedim. Yaşadıklarımı sana anlatsam, “Şöyle oldu, böyle oldu, o bunu dedi, ben de bunu dedim.” kabilinden gevelesem bir şeyleri yine anlamsız kalacak. Benim romancım , Safiye Erol bu durumu şöyle ifade ediyor “Ne mümkündü yaşanmış maceranın benzer bir tasvirini sözle çizmek!” Dil dediğimiz şey tasvir klişelerine takılmış, hakikati bir türlü anlatamayan hayat parçalarından ibaret zaten Rıfkı.  Sayfalar, sözcükler , o cilt cilt dibine düştüğümüz şeyler ne kadar anlamsız…

Bugünlerde ölmedim ama bugün bir mezarlığın önünden geçerken, içeriye girip, ömürlere baktım. İnsan ömrünün mezar taşına yazılmış doğum tarihi ölüm tarihi ve bir kısa çizgiden ibaret olmasına şaşırdım.  Matematik yaptım biraz onca ölü arasında. 1940-1992'yi de gördüm, 1903-1995’i de.  Aritmetik ortalamasına baktığımda bütün hayatların altmış beş yaş gibi bir sonuca ulaştım. Hiçbir bilimsel değeri yoktu o an, hiçbir şeyin değeri olmadığı gibi… Sonra işte bütün ölüler bana baktı. 30’uma yaklaşmıştım. Geriye kalan tahmini 35 seneyi yaşayacak gücüm olmadığını düşündüm .Katlanabilirlik seviyem her yaşımda düşüyordu. Bunca yaş mevzusu varken, birkaç damla yaş aktı .  Burada  yaptığım cinasın hakikatte hiçbir anlamı yoktu.  Mecazlar dünyası insanın yaşadığı hakikati aktaramayacak bir mezardı.

Mezarlıktan çıktım. Kulaklıktan şunu duyuyordum.




Haghighat na majaz ast, dare meykadeh baaz ast ke in ghesse deraz ast


(Hakikat mecaz değildir, meyhanenin kapısı açık ki bu hikâye uzundur)