Bloga başladığında yıl 2011 miş. Aradan 1o yıl geçmiş yani.
Uzun, çok uzun bir zaman. O zamanlar saçların da uzun, upuzundu ve herkes seni
kızıllığınla tanırdı. Gerçekten Fransız filmlerinden fırlamış gibiydin. Sadece
güzelliğin değil yaptıkların beni büyülerdi aslında. Sabahlara kadar okuduğun
kitaplar, altını çizdiğin satırlar, büyüsüne kapılıp kaybolduğun cümleler.. Onca işinin gücünün arasında bir taşra
üniversitesinin sıkıcı hocalarından dinlediğin yüksek lisans dersleri... Kırmızı
kaşe bir kabanın vardı, kışın onca soğuğunda sabaha kadar ödev yapıp ,
otobüslerde ellerin üşüyerek giderdin o uzaktaki okula. Şimdi otobüse bile
binemiyorum bu hastalıkla diyorsun, merak etme Hande; dünyanın bütün yolları
senin. Sen anlatmıştın ya hani bir keresinde, yol aslında düz bir çizgi değil;
çember. Hatta o dönem kankan Umutla yazardınız "Sonunda Sen Varsın" diye. O
yolun sonundaki sensin. Bütün yoldan çıktıkların da sensin. O çıktığın yolun
sonunda da emin olsen varsın.
. Sana bir ayrılık mektubu yazdığım zamanı hatırlıyor
musun? O mektupta sana
kurduğum bir cümle vardı. "Ben bir dönem senin hayatında olduğum için mutluyum,
ve emin ol yarın bir gün şu cümleyi kuracağım: Ben Hande Kuşuluoğlu'nun
hayatında bulundum, diye." Biliyorum anımsıyorsun, çünkü hafıza senin lanetindi.
Sana söylediğim ilk cümleyi, aldığım ilk çiçeği, Alsancaktaki ilk buluşmamızı, o
ilk buluşmada kullandığım parfümün sandal ağacı notaları barındırdığını...
Aradan on sene geçer ve sen anımsarsın. Ama ben hala
ismini birkaç kırık satır dışında duyamadım. Neler olduğunu sana sormak, oturup
günlerce sohbet etmek isterdim seninle. Artık bana da yazmayı bıraktın. Üç beş eski
dosttan birkaç kırık satır duydum seninle ilgili, üzüldüm. Yanlış anlama sana
değil, onların anlattıklarına . Koskoca Hande'yi üç beş satırda ifade etmek neyin
nesiydi? "Hande evlendi, Hande okulu bitirdi, Hande iş değiştirdi, Hande
boşandı, Hande artık İzmir'de değil..." Halbuki benim Hande'm için hiçbir şey o
kadar basit değildir. Hande evlenmez mesela, Hande hayatını birine feda ederek o
insana ömrünü adar. Hande bir şehirden gitmez, içinden bir gemi kalkar uzak
yalnızlık limanlarına. Çok düşünmüştür bunu. Her sokağı öpmüştür mesela giderken, gittiği her
yere son bir defa daha dokunmuştur. Gidip Kordon'da bir bankta şehrin ışıklarına
karşı oturmuş "Hadi Zeki Demirkubuz filmi çekelim" diyerek derin sohbetler
yapmıştır. Çünkü o Handedir. Kafası normal çalışmaz , normatif düzene karşıdır zira.
. Hastalığın için üzüldüğünü biliyorum. Buna kendin bile inanmıyorsun ama iyi
olacaksın. Hayatında on senedir olan biri olarak söylüyorum-ki hiçbir ilişkin bu
kadar uzun olmamıştı- iyi olacaksın. Yeniden sayfalarca, günlerce yazacak
enerjin olacak. Depremde gördüğün sana battaniye uzatan adamın hikayesini
yazacaksın .Annenin hikayesini yazacaksın , yıllarca bütün probleminin babanla olduğunu düşünürken esasen problemin orada olduğunu anlamanın hikayesini. Durakta beklerken ayaklarına sürtünen sarı kedinin hikayesini
yazacaksın, çünkü evden atılmış olmalı, kimbilir nasıl bir evdi yaşadığı ? Evlerin
hikayesini yazacaksın sonra, o çok sevdiğin ve bir o kadar da nefret ettiğin
evlerin hikayelerini. Evlere yine anlam yükleyecek, yine bir dekorasyon fikrine
kafayı takacak, yine her IKEA'ya gittiğinde çok mutlu olacaksın. Eskiden paran
sadece üç beş şey almaya yeterdi, hayata iyi tarafından bak Hande. İkeada her
şeyi alacak paran var artık. Paranın ne kadar değersiz ve değerli olacağını anlayacak içsel gücün de .
Sen bana ışıktan, renkten, sudan, sesten ve
kelimelerden muhteşem bi alem sundun Hande. Roman kahramanlarını; Cemile'yi,Mümtaz'ı, Siddharta'yı, Küçük Prens'i, Zebercet'i, C'yi, Dorian Gray'i
ve daha nicesini seninle tanıdım. Tom Waits'i, Yaşar Kurt'u, Nazan Öncel'i ve
Wagner'i senin onlarda bulduklarını duyabilmek için dinledim. Çocukluğumda
gördüğüm eski zaman evlerine, tarihin tanığı mimariye, yaşamımıza şahit
tuttuğumuz eşyaya, tılsımlı aynalara, senin sayende derin bir merakla bağlandım.
Senden sonra düştüm Şeyh Galip'in peşine. Galata Mevlevihanesinde "Hamuşan"
yazan tabelaya senden sonra uzun uzun baktım. Senden sonra okudum Didem'İn
hüzünbaz dizelerini. Didem öldüğünde hissettiğin acıyı ben de duyumsadım. Benim
hayatıma öyle bir sızdın ki bu mektuplar sana on senenin sonunda Vefa borcum . Ve vefa İstanbul’da bir semt adı değil, gözünü devirme lütfen.
Umarım hala bana kızgın ve kırgın değilsin.
Seni çok seviyorum.
Rıfkı.
Ah be Hande. Acıttı hikayen. 2023 yılında blog mu kaldı falan derken açtığım bir blog oldu en sonunda yolum. Gece beni sinirlendiren hadiseler karşısında ders çalışırken önce kendimi bloğumda sonra da senin bloğunda buldum. Hep esprili, incelikli, gerçekçi fakat acı doluymuş hikayelerin. Hayat başından acımamış sana ve sonra da nedense devam etmiş çizgisi. Babasız büyüme, düğünden dönme, ve hastalık. Benim anladığım bunlar. Sonra Rıfkı'nın mektubu. Rıfkı seni sevmiş ama Hande. Belki hayatının o koşulsuz seveniydi, en büyük şansındı.
YanıtlaSilBenim de fark ettiğim kendime ait bir hayat uzun süre çok görüldü bana. Sonrasında çok güzel olup çok zeki ve yalnız olan o kızlardan oldum. Galiba, hayat bir kere yanlış başladığında çizgisini bozmuyor sanki. benim bir Rıfkım var mı bilmiyorum. Yani hala var mı. En son nişanlanmıştı çünkü. :) Sevgili Hande şu an neredesin bilmiyorm. Ama bu dünyaya sığmayan o naif yüreğinden ööpüyorum. ve Rıfkı bizi varlığına inandırdığın için teşekkürler.