17 Temmuz 2013 Çarşamba

Nasıl Evde Kaldım-3

Gelinlik giycem diye kıçını yırt!


Hangi masal işledi bu kadar kanımıza bilmiyorum. Kimin bize dandik bir gelinliği bu kadar muhteşem, bu kadar harika, tılsımlı bir giysi olarak anlattığını da… Küçükken gittiğimiz düğünlerde elimize tutuşturulan gelin telleri mi, her evin salonunu süsleyip dönemin modası gelinliklerle son derece şebelek görünen evli barklı insan fotoğrafları mı, perdeden gelinlik yapmayı marifet bilen çocukluğumuz mu? Bilmiyorum.  Tek bildiğim o giysiyi giymeyi her daim çok istediğimdi. Üstelik öyle bir gelinlik giyecektim ki, prensesler gibi olacaktım! “Sadeliğin ihtişamı” nı cümle aleme gösterecek, “az her zaman iyidir” diyen Coco Chanel ablama bir selam çakacaktım.

Bu yolda emin adımlarla ilerlerken babası gelinlikçi olan bir öğrencim ısrar etti de etti. Ve söz konusu gelinlikse, benim için gerisi teferruattı. Edebiyat dergilerinden , gelinlik dergilerine terfi etmiştim hem. Sahafım Doğan Abi, bir sürü  gelinlik dergisi bile hediye etmişti. Bak Hande Bak. Bat dünya bat. Bir leitmotif olarak gelinlik, hayatımın merkezindeydi.
Nişanlım olan zat-ı muhteremle gittik gelinlikçiye. “Yanii” dedim, “sade bir şeyler..” dedim. Son derece yeni gelindim o sırada. “Öhööö, ben bu modellerin hepsine baktım. Bana prenses etekle gel abla!” diyemedim haliyle. “Ben seni anladım.” diyen dünya tontinisi Sema abla, bana şak diye bir model gösterdi. “Hah”  dedi, “bu” dedi. Şöylee bir baktım. Ehh dedim içimden. Üzerime nasıl giyeceğim konusunda en ufak bir fikrim olmayan bu dev kıyafeti giymeme yardımcı oldu. Ve o gelinlik cuk oturdu! Aynada kendimi aşırı beğendiğim nadir anlardan birini yaşıyordum. “Güzel oldu eehe..” dedim çıkınca yeni gelin modumdan ödün vermeyerek. Herkesin de onayını aldım.

Sonra birkaç gelinlik daha denedim ama ilk giydiğimin bomba etkisini yaratmadı. Almaya karar verdik gelinliği. Prova için gündür saattir ayarladık. Zira gelinliği giydiğimde 58 leri gösteren kantar, 55 kiloyu göstermeliydi, ay parçası gibi yanaktan ibaret bir gelin olmak istemiyordum!

Anneme gösterdim gelinlikli fotoğraflarımı. “Prenses benim kızım” dedi. Gözleri dolar gibi oldu ; ama kendisi benden katbekat daha yiğit olduğu için o da bok sürmedi. Sonra oturup uzun uzun kına gecesini nerede yapacağımızdan konuştuk. Şalvar mı? Giyerim. Kına mı? Yakarım. Bu yolda her şey mübahtı nezdimde.

Sonra ayrıldık işte. Bir ayrılığın en kötü yanı onu durmadan hatırlatacak şeylerdir. Ve dostlarım, şairin dediği gibi, unutmak değil ama hatırlamamak mümkündür. Evde izdivaç programları izlerken çalan bir telefon bazen çok fazlasıdır.

-Handecim canım benim, ben gelinlikçi  Sema teyzen, akşam yedide provan, unutmadın di mi?
-Ya şey, unutmadım tabi de…
-...?
-Biz ayrıldık, kusura bakmayın, yani ben de size haber veremedim, şey oldu, işte…
Sonrası çatallanan ses, burun direğinde sızlama ve hıçkırıklar…
-Ağlama be güzelim, ağlama kızım. Bak her şey nasip kısmet. Olacaksa olur zaten. Hayır vardır her işte.
-Öyle de, tekrar kusura bakmayın.
-Bak beni de ağlatacaksın şimdi, ne oldu anlat bakayım.

Kısa bir özet geçtim. Sonra Sema teyze de ağlamaya başladı. İkimiz bir dakika kadar karşılıklı ağlaştık. O an dünyanın bütün gelinlik diken terzileri bizim için saygı duruşundaydı. Bütün gelinler siyaha bürünmüştü.  Coco Chanel de Kemeraltı’da bir gelinlikçi dükkanına konuk olabilirdi . Her şeyin mümkün olduğu anlardan birini yaşıyorduk.



Ayrıldıktan sonra ilk sildiğim fotoğraf o gelinlikli fotoğrafımdı. Gelinliğin matah bir giysi olmadığını anlamam kısa bir zamanımı aldı. Masalların toplumsal cinsiyet ürünü olduğunu anlamam ise 26 yılımı. Prensesler mutlu sona kavuştuktan sonraki yaşamlarını anlatsalardı çok daha gerçekçi insanlar olacaktık. Her daim kurtarıcı bir prens beklemek yerine, “Çıkıyorum ben bu saraydan, yedi tane boklu cücenin evini temizleyeceğime kendi evimi temizlerim!” deseler , daha gerçekçi. Cam tabutun, cam ayakkabının aslında bekaret sembolü olduğunu , onun da bir halt olmadığını fısıldasalar, daha insan. Ve bütün masallardaki prensesler şatolara, saraylara, kulelere hapsolmak yerine üvey ve kötü olmayı isteyip süpürgelerine binerek etrafın tozunu attırsalar daha özgüvenli.

Kına gecem de epey bir süre olmayacak gibi görünüyor. Kına yakmak başka bir ritüeldir. Kına , kan akıtılacak olan canlıya yakılır. Askere yakılır, çünkü şehit olacaktır. Kuzuya yakılır, çünkü kurban gidecektir. Gelinlik kıza yakılır, çünkü kanı akacaktır.

Ben  ise akan kanlar için değil de gözyaşlarım için başka şeyler düşünüyorum. O kadar ritüelimiz , ananemiz var, lütfen benim için de olsun. Üstelik bu sabah iyice belirginleşen leğen kemiklerimi ve tartıda 54 kg’ı gördüm. Gelinlik giymek için fazlasıyla idealdi, şu an benim için ise fazlasıyla anlamsız …

11 yorum:

  1. Rıfkı'ya evleneceğini söylediğin yazını okuduğumda mutlu olmuştum, açıkçası biraz da kıskanmıştım hani. 'Ben niye hâlâ birini bulamadım' diye üzülmüştüm. Her zamanki 'herkes evlendi, bi ben kaldım' korkuları filan işte... Seninle bir kere daha hatırladım: Mesele 'biri'ni bulmak değil aslında. Yazılarını okurken gözlerim doldu benim de. Yaran için merhemim yok ama dünyanın tüm ilaçlarına bin basacak bir duam var: "Allah ellerini bırakmasın"
    Muhabbetle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ya ne güzel insansın patika... ne de güzel duadır öyle o. mesele başka şeyler hep, mesela bambaşka şeyler...öperim hislerinden.

      Sil
  2. Harika betimlemişsin olanları, bunları yazman bile ne kadar güçlü olduğunun göstergesi aslında, severek takip ediyorum :)

    YanıtlaSil
  3. Kınayla ilgili böyle bir rabıta olduğunu bilmiyordum (sünnette yakılan kınayı da bu tanıma uyuyor), yazın duygusal olduğu kadar da ufuk açıcı olmuş hande.

    çekmeden yazılmıyor, ne tuhaf!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. nasreddin hoca gibiyim metus...duygusalken ufuk açıcı, ufuk açıcıyken duygusal...eksik olmayasın:)

      Sil
  4. 15 gün...evet güzel arkadaşım geçen aralık ayının 30 da evlendim,16.gün kapının önünde buldum kendimi...böylesi de var,keşke hiçbiri yaşanmadan ayrılsaydım diyorum.ama bazen bazı şeyleri görmen lazım ,yaşaman lazım ,onların seni ulaştıracağı yere varabilmen için.şu an dava sürüyor ne kadar gidecek belli değil...kimlikte evli ama fiilen bekarım,anlamıyorum evlenmek bir an,ayrılmak da öyle ama dava aylar yıllar sürüyor:D acaip birşey.sana da geçmiş olsun.bazı şeyleri hiiç görmeden ayrılmak en iyii,her ayrılık zor hepsi acılı ama eminim ki unutulmayan kimse yok;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. nasıl toparladın be nalanım...? iyi misin şimdi?

      Sil
  5. önce rüyalarımı kontrol altına aldım.düşün her sabah aynı şey,onun evindesin seni istemiyor ama neden ordasın bilmiyorsun:/
    3. rüyada engel oldum.sonra aklıma bana yaptıkları her geldiğinde o görüntüyü kafamda önce sinema karesi gibi dondurdum,sonra puzzle gibi parçalara ayırıp kuvvetli bi rüzgarla dağıttım,arka planda mavi bi gök yüzü kalacak şekilde.yani önce maneviyat diyeyim arkadaşım,dualarımı ihmal etmiyorum,delirmeme engel oldular çok şükür:D bunun dışında çok acı bi ilaç amaa en etkilisi,zaman,zaman,zaman...yeni insanlarla tanışmak,yeni uğraşlar ve çevre edinmek,taşınmak falan da iyi geliyor,ama işte benim için kötü olan severek ayrıldım tüm o hakaretlere ve eziyetlere rağmen hala nefret etmediğime göre gerçek sevgiymiş üstelik,ve bu bi insanın karşısına kaç kere çıkar diye düşününce aslında en büyük kaybı onun verdiğini anlıyorum,bu da rahatlatıcı bir faktör.

    YanıtlaSil