3 Mart 2012 Cumartesi

Ben sana lâyık değilim Rıfkı!

          Hatta tam da senin bildiğin kızlardanım. Bunu sana daha önce de söyledim. Hiç dinlemedin. Özel hissettirmek için de pek bir şey yaptığın söylenemezdi; fakat benim bu halime tahammül etmen bile özel olduğumu sanmama yetiyordu.

Biz muhteşem insanlar değiliz, di mi Rıfkı? Fight Club’a bağlarım yine. Gerçi sen benim çok yetenekli olduğumu düşünüyorsun; ama inan harcanıyorum Rıfkı, kendimi harcamaktan da deli gibi haz alıyorum. Geceleri uyumuyorum, psikolojimi bozuyorum, salak saçma diyetler yapıp ertesi gün Nutellanın dibine vuruyorum...Daha da sayim mi Rıfkı?  Hayatım saydıklarım ve sayıkladıklarımla geçiyor. Yaşlanıyorum işin kötüsü. Güzelleşiyor muyum bilmiyorum; ama kevaşeleştiğim kesin. Bir adam demişti. “Bir kadının en güzel yaşı 25-30 arasındaki yaşı. Çocukluktan çıkmış, kadınlığının en güzel dönemi...” diye. Yavşamak için mi söylemişti emin değilim, ama doğru yerlere dokundurduğu kesin. Ben yaşlanıyorum . Bir de oyuna geliyorum. Onu sonra anlatırım...

Ne zaman aşık olsam, içimde durmadan eşine hizmet etmek isteyen köle ruhlu, buram buram yemek kokan kadın pörtlüyor. Evimizi! ne renk döşeyeceğimizin hayallerini kuruyorum. Gömleklerinle beraber ruhumu da ütülemekten haz alıyorum. İçine sevgimi kattığım tencereler dolusu sarma yapmak, sarmalamak istiyorum durmadan. Hayır Rıfkı, hayır! Aşk bana yaramıyor. 

Evler bazen Newyork’un, Moskova’nın, İstanbul’un en arka sokaklarından daha tekinsiz ve daha güvensiz olabilir. Ben onlarla bağımı kopardım. Koparmak zorundaydım. Yoksa beni hapsedeceklerdi. Ruhuma kement atacaklardı. Çok üzülecektim. Şimdi senle evcil şeyler düşünesim yok. Hem artık eğlenilecek kızım, üstelik bu "ev"lenmekten çok daha çok keyifli...

Bugün çok alakasız bir zamanda, alakasız bir şey gördüm Rıfkı. Eski sevgilimden. Buna Hande sinmiş, dedim içimden. Hande’nin fikirlerinden, Hande’nin gözünden, Hande’nin düşüneceği şeylerden izi vardı. Annem bile dedi “Tam senin yapacağın iş.” diye... Kişiliğimin bir parçası eksilmiş gibi hissettim sonra. Harcadığım mesaileri düşündüm. Yolculukları, uzun seferleri, çok uzun cümleleri, inci gibi akan gözyaşlarımı, çokça sevmekleri, inanmakları... Elimde kalanları bir de. Bir de bunlar olurken hiç farkında olmadan bütün yaralarımı sarmanı. Ben, yaramı sardığın o bezi çekip atmak için debelenirken, ve sen inatla atmazken, bir müddet sonra o yaralardan hiç iz kalmadığını...Nekadar insan olduğunu düşündüm sonra. İnsan gibi insan ama... O sessizliklerinin altındaki uzun kelimeleri. Neredeyse her gün sorduğun “Akşam napıyosuun?” sorunu. “Hayatı çok fazla mülk edinmemek lazım, mutsuz olmamak için; o yüzden ‘Mülksüzler’” demeni...

İçime  öküz oturdu yine Rıfkı. Öküzüme laf söyleme. Ben sana göre değilim Rıfkı, kabul edelim. Hem kötüyüm, karanlığım, çirkin olduğum söylenemez; ama arızalıyım. Gideyazdım yind Rıfkı. Ama elimden tut, bari bir şeyi “layığıyla” becereyim!

3 yorum:

  1. rıfkı serisi gerçekten çok iyi. samimi ve yaşanmışlık kokuyor. ya da ben bir rıfkı'yım ondan olabilir.

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel. Çok beğendim. Takipçinizim, tabi Rıfkının da. :)

    YanıtlaSil