4 Şubat 2012 Cumartesi

Ursula Okumak

Bu yazı edebifikir'de idi...

Otobüsteyim. Bir şehri otobüslerinden tahlil edebilirim. Şehirler ikiye ayrılır: Otobüsü kalabalık, sıkıştepiş, soğuk, nemli ve gri olanlar; üç beş tane tenha otobüsüyle her işi halledebilecek olanlar. İlk grupta olup, o otobüse binen insanları ayrıca tahlil etmem mümkün. Yalnızlık aksesuarlarını, yani kitap, kulaklık, cep telefonu oyunlarını taşıyanlar;  ya da bunu yapmayanlar.

Bu bahsettiğim ilk grubun ilk sırasında olmanın korkunçluğunu tahmin edersiniz. İlk sırada olmanın hiçbir işe yaramadığı yegâne durumlardan biridir. Hem Amerikan filmlerinden fırlamış bir çeviri ile “korkunç” değil, sapına kadar korkunçtur. O kalabalıkta oturacak bir yer bulup kitabınızı açmak lüksüne erişebildi iseniz, alkışlanasıdır. Ben de o alkışlanası insanlardan olup, elimde bir Ursula kitabı ile yollardayım. Yerdeniz serisinin üçüncü kitabı; En Uzak Sahil. Dışardaki vıcık vıcık, ıslak, çok soğuk, çok gerçek dünyaya inat kahramanımız Ged’in masalsı diyarlarında kılıç sallıyorum. Pek çok şeyi de sallıyorum bunu yaparken: yıllık planları, evde yapmam gereken ütüleri, saçımı kestirmem gerekliliğini...

Gerçekliğin dibine kadar içinde olunca, gerçeklikten kaçası geliyor insanın. Benim hep geliyor yani. Büyücülerin, kâhinlerin, falcıların hep kadın olması bundan olsa gerek. Geleceğin hâlâ güzel olabileceği düşüne sahip olup, umuda dair ne varsa geleceğe yüklemekten. İyi rüyalara hâlâ inanıp, sabahlara mutlu uyanmaktan. Kötü rüyalardan deliler gibi korkmaktan. Gerçeğin dışındaki şeylerin hep güzel olmasından yani, umduklarımızın da hep onun dışında kalmasından...

Ursula bir kadındır. Büyücüdür biraz da. Sözcüklerin büyüsüne inanır. Sistem karşıtı duasını eder aslında kitaplarında. Kapitalizmin pisliğine, alelâde sözcüklerle edilmiş, anarşist ve herkesin ezberleyebileceği duaları okur. Rüyaları, çoğu zaman gerçektir. Ejderhalar ise hâlâ güzel yaratıklardır. Otobüs camında uzaklara bakıp rüyalara dalarken, o cama bir ejderha kanadı çarpabilir. Çarpan ejderha kanadı filan değildir pek tabi. Yan sokaktan hızla fırlamış şuursuz bir sürücü, sokaktan dönecekken otobüsün arkasına dokunmuştur. İrkilip uyandığınızda her şeyin rüyadan yoksun ve çok gerçek olduğunu görmek üzücüdür. Ama hâlâ başka şeyler anlatan birinin olduğunu görmek umut verici.

Le Guin “Seyyahlar kendi yolculuklarını anlatırlar, sizinkini değil.”  diyor. Bülent Somay da ekliyor; “O bize kendi öykülerini anlattı, şimdi de bizim kendi yolculuk öykülerimizi yazmamızı bekliyor.”  Benimki dandik ve fena bir yolculuk, idare ediverin.

Anne bak dipnot verdim:
Dipnot 1: “Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar” Metis Seçkilerinden çıkmış harika bir kitap. Bülent Somay yazmış önsözünü. Şimdilik sadece onu okudum, büyülendim. Büyü dedim, kadınım, fark ettiniz.
Dipnot 2: “Ejderhalar: İnsanlar Diyarındaki Canavarlar” Yapı Kredi’den. Ejderha’nın bin yıllardır görünümleri üzerinde durmuş. Pınar Hoca’nın odasında vardı, sadece bir göz gezdirdim. Okurum ama. Siz okuyun.
Dipnot 3: Ursula’nın “Mülksüzler”ini okumadı iseniz, okuyun. Okudu iseniz, eşinize dostunuza armağan edin. Hatta bana da edebilirsiniz. Ben de vaktiyle kütüphaneden faidelenmişim.
Dipnot 4: Sadece dipnotlardan oluşan bir kitap yazmayı düşünmüyor değilim. Bu işi akademik yapmamak ne harika bir his!

2 yorum:

  1. fantastik dünyanın gücü, varolandan uzaklaşabilmesinde yatar. yazar bu gücü anlatımının akışını, kitabın bağlayıcılığını, daha çok, hep çok, en çok satmasını sağlamak üzerine kullanabilir. ya da yeterince çirkin olan bugüne zihinde bir alternatif yaratmak için de kullanabilir, nitekim bugüne kadar poe'dan başlamak üzere fantastiğin kullanımı gizem, merak, çekicilik üzerine görmekteyiz çoğu kere.

    leguin varolandan bağımsız gerçekliğini anlatırken rahatsızlık uyandırır insanda, yeni başladığımda anlayamamıştım henüz nedenini, ancak ursula alternatifi ortaya koyarken bugünün gerçekliğini çarpmakta zihne, olmaması gerekenedir vurgusu, kaçıştan çok yüzleşmedir. belki de bu nedenle (en azından kendim) sınıflandırmada farklı bir yere koyarım, anarşizm eleştirisinin pürlüğü (mülksüzler) cinsiyetçiliğin içselliği (karanlığın sol eli), iktidarın çirkinliği (yerdeniz serisi) bu kadının kitaplarından insanın ruhundan geçer ve gülümseyerek okuduğunuz kitabı kapattığınız an, yüzünüze bir karanlık çöker.

    ilk olarak affına sığınarak bunları eklemek istedim, metin ise mutlu kıldı, çok tekniğe v.s girmeyecem, ki güzel olanı daha az sorarız çoğu zaman. eline sağlık demek ne kadar uzak klişeden bilinemez ama hala iyi bir metin okuduğumda ne diyeceğimi şaşırır ve teşekkür ederim genelde, teşekkürler.

    ayrıca hala hediye eden olmadıysa, mülksüzleri ben hediye edebilirim bu konuda aday olayım, verilebilecek iyi bir hediye.

    YanıtlaSil
  2. bir başka gerçeklik onunki doğru. gücünü fantastiğin dünyasından alıp almadığını pek düşünmemiştim. Sana acizane bir tavsiyedir, tanpınar'ın öykülerini oku. Bak bakalım ne göreceksin. Abdullah Efendi'nin rüyalarında da benzer etkileri deli gibi görüyorum ben. Şu bahssettiklerinin tamamıyla alakalı...

    Yazı seni mutlu etmiş ya, hıh şu eşek kadar yorumun beni nasıl mutlu etti. Aaa dedim, bu yazıyı Ursulayı seven okuyan bilen birileri var, negzel! Sen mülksüzleri hediye et, ben de sana Tanpınar öyküleri armağan edeceğim. Sevgiler, teşekkürler benden...

    YanıtlaSil