Bu gece bu evde son gecem Rıfkı.
Kendi evimin, yastığımın, zilimin olması
fikri hala pek bir tuhaf. Hani böyle ne diyeceğini bilemediğin haller olur ya
mala bağladığın...Tam da o halet-i ruhiyede tepişmelerdeyim. Sevineyim mi,
üzüleyim mi, bu telaşenin içinde yarın çalışacak olmama küfür mü edeyim,
kararsızım. Küfür edeceğim başka şeyler ve insanlar da var tabi. O adi koltukçu mesela. “Nenemin
eski berjerlerini retro kumaşlarla kaplaticim!” diyen kendiceğizimi
iplemeyerek, koltukları hala yapmamış olduğunu öğrendim bugün. Birkaç
ciyakladım, sonra o adi adama hayvan
gibi kapora bıraktığıma yandım. “Ben size güvenmiştim...”dedim , sesimi
burarak. “Nereye oturacağım şimdi ben?” diye sordum adama, son derece nazik bir
popom varmış gibi. Pek bir işe yaradığını sanmıyorum bunların. Yaramaz öyle her
zaman güvenmekler Rıfkı. Geçen defa senle daha iyi deneyimledim. Oturmak
demişken, içime oturanlara bir şey diyemeyeli epey bir zaman oldu. Bir de
hayatımda oturtamadıklarıma... Baş köşeye oturtmak istediğim adamların, beni
hayatımın bütün köşe başlarında yalnız bıraktığına konusuna ise hiç girmek
istemiyorum.
Çok yorgunum Rıfkı. Bugün bir matkap aldım. Lazım olacak
çeşitli işlere. O matkapla içimi açıp deşmek, birkaç vidayı gevşetmek, sonra
bir güzel rahatlamak istiyorum. Bütün bu işlerin erkek işi olduğunu söyleyenler
var. “Sen mi monte edeceksin o rafları duvarlara?” diye hayretle soruyorlar. Monte
edip, sökmek benim işim diyorum. Anlamıyorlar. Ama ben o kadar çok
şeyi kendime monte edip, itina ile söküyorum ki şu sıralar... Babamın evinden, annemin
vaktiyle şahsıma düzdüğü çeyizleri söktüm az bir zaman önce, babamın tuhaf
bakışları arasında. Yardım etme teklifini reddedip, bir boyacı merdivenin en
üst basamağında, ona tepeden bakarak “Ben hallederim!” dedim .O an gerçekten büyüdüğümü hissettim. Sonra doldurduğum kitap kolilerine bakıp bakıp
“Sen bunları taşıyamazsın Hande!” diyeneler oluyor. “Kafamda taşımışım onları ben, manyak mısınız çok af edersiniz!” diyorum.
Gülüşüyoruz halime.
Bunları siktir edelim Rıfkı. Ben bugün avize fiyatı, nakliye
firması adresi, matkap türevleri dışında birkaç şey daha öğrendim. Nostaljinin, Grekçe
Nostos = yuvaya dönüş sözcüğü ile Latince Algia = hastalık sözcüklerinin
birleşmesinden oluştuğunu...Bunun Osmanlıcadaki karşılığı olarak ise Daussıla , yuva hasreti gibi hüzünlerde
bekletilmiş bir kelimenin varlığını...
Evlerle ilişkimin hastalıklı
olduğunu öğrendim yani. Evsizliğin açtığı yaralarımı sarmayı öğrendim. Yıllar sonra ilk defa başkalarının olmadığı, kendi emeğim, zevkim, paramla döşenecek bir evin olabileceğini; istedikten sonra her boku yapabildiğimi öğrendim. Birtakım başka insanlarla ve seninle
yaptığımız umumi evcil faaliyetleri anımsadım. Evcilleştiremediklerimi bir de...
“Örneğin,
sen benim için sadece küçük bir çocuksun. Diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın
yok benim için. Sana ihtiyacım da yok. Aynı şekilde, ben de senin için
dünyadaki yüz binlerce tilkiden biriyim sadece. Bana ihtiyaç duymuyorsun. Ama
beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak Sen benim için tek
ve eşsiz olacaksın, ben de senin için.”
“Anlamaya başlıyorum” dedi küçük prens. “Bir çiçek var. Sanırım o beni evcilleştirdi.”
“Olabilir. Dünyada her şey mümkündür.” dedi tilki.
“Anlamaya başlıyorum” dedi küçük prens. “Bir çiçek var. Sanırım o beni evcilleştirdi.”
“Olabilir. Dünyada her şey mümkündür.” dedi tilki.
Yazma tarzın, oluşturduğun bağlantılar süper. Yazının sonunda Küçük Prens'e geldik ya işte orada son darbeyi vurdun bana...
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilSonunda kendine ait bir evin oldu. Numarası B 612 olmaz ama dilerim kendi asteroidinde mutlu olursun yavrimom!
YanıtlaSilya ben seni çok özledim...yaz , nolur yaz.
Sil