Evime geçince sıkıntılarımdan uzaklaşacağımı, bütün gün
tuğla gibi kitaplar okuyup, tuğla gibi şarkılar altında ezilip büzülüp kendimi
yok edeceğimi sanmıştım Rıfkı. Olmadı ama; hiç olmadı. Bilhassa kendimi poğacalar, börekler
ve pastalar üzerinden var ettim. Bol miktarda keklendim Rıfkı. Kısır yaptım güzelce ama
kısır kaldım pek çok konuda. Susam ve çörek otunu özenli bir şekilde serpiştirirken pişirdiğim kurabiyelere, hayatıma serpiştiremediğim şeyleri düşündüm. Tomurcuk kokulu
çaylar demlerken yeni fikirler filizlendirdim; bir süre daha demlenmesi gereken.
Gördüğün gibi bu mutfak hengamesi arasında edebi kişiliğimden asla ve kat’a
ödün vermeyerek şiirsel maceralarımla yoluma devam ettim.
Geçmedi ama Rıfkı sıkıntım geçmedi. Koltuklardan,
kanepelerden, duvara astığım ikea çerçevelerinden, 180 C ısıtılmış fırınlardan,
fiskos örtülerinden, banyoyu ciflemekten, akşam yorgunluklarından, akşam
yemekleri sonrası portakal ve elma kabuklarından, vileda kovalarından, cam
bezlerinden, kapı önü paspaslarından, apartman görevlisinin yanından, apartman
teyzesinin evinden geçtim de sıkıntım geçmedi. İçimden geçirdim de bir şeyleri
sıkıntım geçmedi. Yardan ve serden, akıllardan gönüllerden geçtim de sıkıntım
geçmedi. “Başka kollardan geçtim!”desem Rıfkı; kimse için bir cinayet sebebi
olmayacak. O yüzden bu mevzuları direkt geçmekte fayda var.
Sonra kendim ve sıkıntım salonun baş köşesinde oturup uzun
uzun susuştuk. Sessizliği yine ben bozdum. Senin “Kadınlar neden susmayı beceremez?” sorun
aklıma geldi o anda. Sıkıntımın ve senin en alâ orospu çocuğu olduğunuzu
düşündüm. O an ikinize birden bağır bağır bağırasım geldi: "Daha ne istiyorsunuz be! Mutluluk ödev değil. Ödev değil işte, Bruckner'in dediği gibi. Sokun o koca kafanıza. Facebook'a evlilik ya da tatil fotoğrafını koyan gerizekalı arkadaşlarınızı düşünün örneğin. Bu fotoğrafları ekleyip "mutluluk ödevini" günü gününe yapan arkadaşların motivasyonu, senin evde kaldığınla ya da senin o an boktan işyerinde daralıp boğulmanla beslenir. Senin mutsuzluğundan mutlu olurlar yani...!" Daha da uzun cümleler kurabilirdim Rıfkı. Yine susmayı beceremezdim, diğer kadınlar gibi. Kadınlar susmayı beceremez evet,çünkü ne vakit
susarlarsa bir orospu çocuğu gelip ağızlarına sıçar! Onlar da kelime kelime kusarlar nefretlerini, sıkıntılarını ,
dertlerini... Sözcük sözcük yok eder. Konuşturulmadıkları zamanda o kadınlar; bir suya,
biraz pirince, bir pişirim helvaya okurlar meramlarını. Ve tabi yine
konuşarak... Usul usul da olsa konuşarak...
Ben şimdi fırına bir kek koyup, ona biraz sıkıntı anlatayım Rıfkı.
Ne de olsa beni "sen" dinlemeyeceksin.
.
BLOĞUNUZA BAYILDIM BENDE BEKLERİM :)http://ozgurkirta.blogspot.com/
YanıtlaSilDinleseler anlayacaklar mı o da çok ayrı nokta... Ellerine sağlık :)
YanıtlaSil:))acıktırdın resmen:P
YanıtlaSil