Rıfkıcım , böğürtlen gözlüm sana yazmayalı epey olmuş.
Suskunluğum asaletimden değil vallahi de; lafa bakmıyorum pek zaten bu
aralar…Adamlara bakıyorum ama adam olup olmadıkları konusunda… Sana bu
cümlelerin Mevlana’ya ait olmadığını söylemeyi, koskoca Mevlana’nın hiçliğe
varan tevazusu ile böyle Serdar Ortaç şarkıları muadili atarlı bir şeyler
yazmayacağını belirtmeden geçmeyeyim. İçimdeki öğretmen bu aralar beni huzura
erdiriyor Rıfkı, zaten her şeyin bu kadar huzurla dolmasından huzursuzum!
Hayatımda kötü bir şeyler olsa depresyona girmeyeceğim
Rıfkı; ama beni bu kadar iyi giden şeyler yordu. Maaşımın artması, annemin
menopozuyla barışması, çok süpersonik zamanlar geçirdiğim dostlarım yordu. Sırf
fotoğrafına bakıp “Değme artiste taş çıkartır , diziye koy oynasın” dediğim koçyiğitlerin
ilan-ı aşk etmeleri yordu. Ah! Bu homosapienslerin tatminsizliği beni öldürecek
Rıfkı.
Ne var biliyor musun? Tezeği çoktan yediğimi anladığım
zamanlarda, her şey tepetaklak olduğunda küçücük hayatımda büsbüyük bir yıkım
yaşadığımda süper bir insan oluyorum ben. “Manyak mısın Hande?” demez misin
Rıfkı, rica ederim! Manyaklık değil bu, vallahi değil. Çünkü kötü bir durumdan
çıkmak için gösterilen çaba, iyi görünmek adına denenen kusursuzluk, her şeyin
iyi gittiği günlerde gösterilmeeez! O oyunlar ancak bir arka bahçe gördükten
sonra sahnelenir. Ön bahçelerde gezinen
insanların anlamayacağı bir şey bu…“Kesin tatmin ölümdür” diyen Mark Twain
abimize selam çakmayı da şuracıkta görev addederim. Özellikle evde komikli pijamalarla boş boş
oturup, kitap kurcalayıp, saçlarımı
kalemle tutturarak yolunda giden her şeyimle mutsuzluk arayışlarında olurken…
Ben bir öğüt olsam Rıfkı , kesin yedi tane olamam… Altıncısında semaya
takılı kalır bir yerlerde. Ben bir fenâ olsam fillahı sonuna hiç ekleyemeden eksik bırakırım. Ben
bir vücud olsam, vahdete eremeden bir kapının önünde durmadan oturur ağlarım. Bir
pervane böceği olsam, dönmekten sıkılır, mumdan pek çok korkarım. Çok insanım ben
Rıfkı. Çook.
Uzatmayayım. Mevlana diyorum. Mevlâna tam olarak böyle
şeyler yazıyor Rıfkı. Aşka , adamlığa, insana dair pek aşkın şeyler...:
Bir gün bir âşık
sevgilisinin kapısını çalar. Sevgili içerden seslenir.”Kapıyı kim çalıyor?"diye. Âşık
"Benim, ben." deyince sevgilisi ona:,"Git
buradan! Sen henüz olgunlaşmış değilsin," diyerek kapıyıaçmaz. Bizim bu zavallı
âşık yollara düşer acıyla. Tam bir yıl
sonra geri döner ve sevgilisinin kapısını tekrar çalar. Sevgili yine sorar. "Kapıyı kim çalıyor, kim o!" diye. Bu defa aşık: “Sensin,
sen" diye yanıtlar. Bu kez sevgili kapıyı açar ve:-"Mademki sen ben oldun, ey ben gel içeriye, gönül evi dardır oraya iki kişi sığmaz,"
diye yanıtlar.
Rıfkı, git biraz kendinle
meşgul ol. Benleşmeye ihtiyacın var!
İyiymiş, güzelmiş. Rahat batar insana, ondan olmuş meğer her birşeyler.
YanıtlaSilŞimdi gördüm ben bunu "ben bir öğüt olsam... " diye başlayan paragrafı var ya alıp duvarıma asasım geldi! Çok insan olan yerlerini çok seviyorum be Hande'!
YanıtlaSil