Sana babaannemi anlatıp kafanı skmeyeceğim Rıfkı. Bugün bir fotoğraf gördüm. Üzülmemek için elimden geleni yaptım ama üzüldüm. Çünkü insan üzülüyor. Yıllara inat bir fotoğrafa bakıp yumruk yemişe dönebiliyor. Kadınların bu kadar öngörülü olabileceğine şaşırıyor, içinden "hasktir" deyip sonra gülmeye devam edebiliyor. Kolunda çok yakışıklı bir adamla gülerek yoluna devam edebiliyor. O yakışıklı adama da bir şey çaktırmamak için Oscarlık performans sergilebiliyor ama, ah bu amalar Rıfkı!

Kızın tırnaklarındaki kırmızı ojelere takıldı gözüm Rıfkı. Onun kırmızı ojeden nefret ettiğini düşündüm. O sevmiyor diye yıllarca hiç mi hiç sürmediğimi... "Orospu kırmızı" nın halbuki bana ne kadar yakıştığını. Hayatımdaki bütün kırmızıları yok ettiğini... Kırmızı rengin yerine hayatıma soktuğu grileri, karaları, siliklikleri, soluklukları... Üzerimdeki kırmızılı pijamalara, şu an tırnaklarımda olan kırmızı ojelerime baktım uzun uzun. İçim cızzz etti Rıfkı. Nicedir duymadığım o sesi yine duydum. İçime yarım şişe kadar Jack döktüm sonra. Birkaç sigara yaktım. Tutuşacağımı sandım. Tam alev almaya başlamıştı ki içim, gözyaşları bu defa bir halta yaradı. İnce bir cızırtı çıkartarak cııız ettirdi her şeyi. Islak kültablasına sigarayı söndürünce çıkan sesten daha fazlası değildi içimdeki cızzın sesi.
Sonra kıtırtılı bir makas sesiyle o fotoğrafı oymak istedim Rıfkı.Sessizliği bir makasla kesmek istedim. Fotoğrafı kırmızıya boyamak istedim. Kendi kafamı koymak istedim oraya. Mutlu olacak mıydım, sanmıyorum. Yakıştıramadım kendimi aslında. Onca güzel şeylerden, güzel insanlardan, kahkahalardan, sonra ben o fotoğrafta olmak istemedim.
Ben bu yazıyı kırmızılar silinmesin diye yazdım...
Kalbim...
Kırmızı...