Anne bak blog yazdım!
Hayatımı anneme ithaf ettiğim cümleler içerisinde geçirmenin, bir hastalık, obsesif bir tavır, ana kuzuluğu olmadığını anlamam yirmi beş yılımı aldı.
Daha da fazlasını alabilirdi. Ama zorunlu olarak erken büyümek zorunda olan kızların kaderini yaşamıştım; tüm anneannelerim, babaannelerim, ve dahi teyzelerim -halalarım gibi.
"...Çünkü masalların yalan olduğuna annem benden çok evvel inanmıştı. Çünkü hanım kadın olmak uğruna bildiği bütün reçel tarifleri ve muhteşem hamaratlığı her defasında "kek"lenmişti. Ve annem topluma kabulün günlerinde aslında "kısır" kaldığını sonradan bilmişti. Bütün köfteler bazen çok içliydi."
Yerinde küfretmenin erdem, rahatlığın önkoşul, paranın güven, güvenin iktidar, iktidarın da fallussuz olabileceğini benden yirmi yıl sonra anlayıp, "dizini ve kızını" hiç dövmeden anlattığı için gerçekten çok şanslıyım.
Artık aramızda zaman farkı hiç mi hiç kalmadı onunla.
Bu blog sana anne, yazmaz isem borcumu nasıl öderim?
Selam. Ne hoş bir blog. Çok sevdim:)
YanıtlaSilYazılarınızı okudum. Yerimden kalktım. Murathan Mungan'ın Kibrit Çöpleri kitabını elime aldım. Aile Yaraları başlıklı yazısını açtım. Okumaya başladım.
"Dünyanın bütün hikayeleri aile yaralarıdır. Orada başlar, orada gelişir, oraya dönerler." diye başlayan bir yazıdır bu..
İlerleyen cümlelerinde şöyle der: "Hikayemize sesini, rengini veren kendi hayatımız başkalarına bir şey söylediği ölçüde biz kendimize benzeriz; yazdıklarımız kendimize benzer."
Bu bloğun yazarının yazdıkları kendisine benziyor. Bir dosta yarasını gösterir gibi anlatıyor. Ve ne yalan söyleyeyim en azından bana hakikilik geçiriyor.
Çok sevdim.
ah hayal kahvem...ne kadar teşekkür etsem az, eksik olmayın.
YanıtlaSilbu ne asil bir blog yazısıdır böyle .
YanıtlaSil