12 Ocak 2013 Cumartesi

Evlililikler


Bu gece bu evde son gecem Rıfkı. Kendi evimin, yastığımın, zilimin  olması fikri hala pek bir tuhaf. Hani böyle ne diyeceğini bilemediğin haller olur ya mala bağladığın...Tam da o halet-i ruhiyede tepişmelerdeyim. Sevineyim mi, üzüleyim mi, bu telaşenin içinde yarın çalışacak olmama küfür mü edeyim, kararsızım. Küfür edeceğim başka şeyler ve insanlar da var tabi. O adi koltukçu mesela. “Nenemin eski berjerlerini retro kumaşlarla kaplaticim!” diyen kendiceğizimi iplemeyerek, koltukları hala yapmamış olduğunu öğrendim bugün. Birkaç ciyakladım,  sonra o adi adama hayvan gibi kapora bıraktığıma yandım. “Ben size güvenmiştim...”dedim , sesimi burarak. “Nereye oturacağım şimdi ben?” diye sordum adama, son derece nazik bir popom varmış gibi. Pek bir işe yaradığını sanmıyorum bunların. Yaramaz öyle her zaman güvenmekler Rıfkı. Geçen defa senle daha iyi deneyimledim. Oturmak demişken, içime oturanlara bir şey diyemeyeli epey bir zaman oldu. Bir de hayatımda oturtamadıklarıma... Baş köşeye oturtmak istediğim adamların, beni hayatımın bütün köşe başlarında yalnız bıraktığına konusuna ise hiç girmek istemiyorum.
 
Çok yorgunum Rıfkı. Bugün bir matkap aldım. Lazım olacak çeşitli işlere. O matkapla içimi açıp deşmek, birkaç vidayı gevşetmek, sonra bir güzel rahatlamak istiyorum. Bütün bu işlerin erkek işi olduğunu söyleyenler var. “Sen mi monte edeceksin o rafları duvarlara?” diye hayretle soruyorlar. Monte edip, sökmek benim işim diyorum. Anlamıyorlar. Ama ben o kadar çok şeyi kendime monte edip, itina ile söküyorum ki şu sıralar... Babamın evinden, annemin vaktiyle şahsıma düzdüğü çeyizleri söktüm az bir zaman önce, babamın tuhaf bakışları arasında. Yardım etme teklifini reddedip, bir boyacı merdivenin en üst basamağında, ona tepeden bakarak “Ben hallederim!” dedim .O an gerçekten büyüdüğümü hissettim.   Sonra doldurduğum kitap kolilerine bakıp bakıp “Sen bunları taşıyamazsın Hande!”  diyeneler oluyor. “Kafamda taşımışım onları ben, manyak mısınız çok af edersiniz!” diyorum. Gülüşüyoruz halime.

Bunları siktir edelim Rıfkı. Ben bugün avize fiyatı, nakliye firması adresi, matkap türevleri dışında birkaç şey daha öğrendim.  Nostaljinin, Grekçe Nostos = yuvaya dönüş sözcüğü ile Latince Algia = hastalık sözcüklerinin birleşmesinden oluştuğunu...Bunun Osmanlıcadaki karşılığı olarak  ise Daussıla , yuva hasreti gibi hüzünlerde bekletilmiş bir kelimenin varlığını...

Evlerle ilişkimin hastalıklı olduğunu öğrendim yani. Evsizliğin açtığı yaralarımı sarmayı öğrendim. Yıllar sonra ilk defa başkalarının olmadığı, kendi emeğim, zevkim, paramla döşenecek bir evin olabileceğini; istedikten sonra her boku yapabildiğimi öğrendim. Birtakım başka insanlarla ve seninle yaptığımız umumi evcil faaliyetleri anımsadım. Evcilleştiremediklerimi bir de...


“Örneğin, sen benim için sadece küçük bir çocuksun. Diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın yok benim için. Sana ihtiyacım da yok. Aynı şekilde, ben de senin için dünyadaki yüz binlerce tilkiden biriyim sadece. Bana ihtiyaç duymuyorsun. Ama beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak Sen benim için tek ve eşsiz olacaksın, ben de senin için.”
“Anlamaya başlıyorum” dedi küçük prens. “Bir çiçek var. Sanırım o beni evcilleştirdi.”
“Olabilir. Dünyada her şey mümkündür.” dedi tilki. 

3 Ocak 2013 Perşembe

Dis Fırcası



Rıfkı’nın diş fırçamı, fırçalığından kaldırmasının üzerinden sekiz ay geçti. Tam sekiz aydır benim diş fırçam, Rıfkı’nınkinin yanında değil. Bu sekiz aydan önceki sekiz ayda , benim diş fırçam Rıfkı'nın diş fırçasının yanında durmuştu. Rıfkı, tamı tamına sekiz ay boyunca her sabah ve her akşam dişlerini fırçalarken benim diş fırçamın yanında duran diş fırçasına uzanmış, sabah işe gitmiş, hafta sonları hazırlanıp arkadaşıyla buluşmuş, uzun uzun dişlerini fırçalamıştı.

Rıfkı sekiz ay önceden önceki sekiz ay önce “Sana diş fırçası aldım Hande.” demeseydi, benim onun evinde hiç diş fırçam olmayacaktı. “Deliriyorsun sonra sabahları...” deyip gülümsemeseydi, yanında uyandığım sabahlarda, “Diş fırçam onun evinde var. ..”diye, kendimi güvende hissetmeyecektim.

O diş fırçası sekiz ay boyunca  o fırçalıkta durmasaydı, beni pek önemsemediğini düşünecek; yanında kalmamak için binbir bahane uyduracaktım. “Kıyafetim yok, hazırlanmam lazım, düzleştiricim hatta diş fırçam bile yok!” diye homur homur homurdanacaktım.

 Diş fırçamı, kendininkinin yanına koymayı seçmeseydi, benim eşyalarımı evinde görmekten mutsuz olduğunu düşünecek, hiçbir eşyamı onun evinde bırakmayacaktım. Onun evinde biriken kitaplarımı, cd’lerimi, inciklerimi boncuklarımı önemseyecektim.  Sabahları uyandığımda, kendi evimden işe gitmenin rahatlığını hiç  duymayacaktım. “Ben çıktım canım, telefonlaşırız...”deyip, en olağan halimle evinden çıkmayacaktım.

Rıfkı'nın, sekiz ay boyunca, her güne benimle başladığını düşünüp, bundan mutlu olduğunu hissetmeseydim, çoktan gidecektim. Kafama sıkıp gidecektim. Belaya atlayıp da gidebilirdim. Gitmek eylemini layığıyla gerçekleştirip, her gitmek düşüncemde, Rıfkının bana verdiği değeri düşünüp, bu eylemden uzaklaşmayacaktım. Sekiz ay boyunca, bazı günlerde, canıma tak ettiğinde, onu sevmediğimi düşündüğümde,bana aldığı diş fırçasını aklıma hiç getirmeyecektim.

O sekiz aydan sonraki sekiz ay sonra, bir gün Rıfkı’ya gitmeseydim, kafa karışıklığıma son vermek istemeseydim, ruhumu anlamak için çaba göstermeseydim, lanet bir sabah uyandığımda diş fırçalıkta fırçamın durmadığını görmeyecektim.

Orada duran bir tanecik diş fırçasına bakıp, Rıfkının yalnızlığını, onun hayatına dahil olamayacağımı anlamasaydım, o sabah aynaya baktığımdaa yok olmak istemeyecektim.

O sekiz aydan sonraki sekiz ay sonra, makyaj çantamdaki küçük diş fırçasını çıkarıp, dişlerimi fırçalayıp, çantama geri koymasaydım, o sabah onunla başka bir hayata başlayacağımızı düşünecektim. Kahvaltı etmeyi bile gereksiz görüp, anlamsız ve durduk yere, "Gidiyorum ben..." demeyecektim. Rıfkı gibi yalnız olan diş fırçasına bakarak, aynayı ve kendimi parçalamak istemeyecektim. 

Ben o sekiz aydan sonraki, sekiz ay sonra; bir sabah uyanıp aynaya baktığımda,  bir diş fırçasının beni bu kadar yaralayabileceğini hiç bilmeyecektim. 


Bu yazı babamın, Rıfkı’nın ve diğer Rıfkıların evinden uzaklaşan tüm diş fırçaları için yazılmıştır.