29 Kasım 2012 Perşembe

birtakım güzel şarkılar ve birtakım güzel kadınlar

i wish to weep...

                                                           
                                                                   is anything wrong?


"yalnızlık yalnızlıktır"


this mess we're in!


kalbimdeki bu sevda...


"lovers are strangers, there is nothing to discuss"


dar ayeneh sharab...


16 Kasım 2012 Cuma

bilirim bir kışa hazırlanmayı...




Rıfkı, Merhaba.


Seslenme konusundaki özrüm, bu blogu sana yazmayı zorunlu kılıyor. Halbuki seni çoktan ve defalarca öldürdüğümü biliyorsun. Senden sonra birkaç Rıfkı daha oldu. Hatta bir tanesiyle boktan ötesi , uzuun sayılabilecek bir hikaye yaşadık. Ona İkinci Rıfkı, Rıfkı II.  diye seslenmek isterdim; fakat kendini bir halt zannedecek salak. O yüzden sana seslenmeye devam Rıfkı. Çünkü en iyi hikayeleri ölülerin anlattığı gibi, hikayeleri en iyi dinleyenler de ölülerdir.

Mutsuzluğum depresyonlarım hat safhada yine Rıfkı. “Yine mi?” dediğini duyar gibiyim. Yine tabiki Rıfkı, ne olmasını bekliyordun ki! Bir kıştan daha ne beklenir? Koskoca kuzey yarım küre içimi bile ısıtmayan adamlarla dolu. Birkaçına atkı örmüşlüğüm olan, sonrasında o ördüğüm atkı ile boğazlamak istediklerim adamlar üstelik bunlar. Kendilerinin başıma ördükleri çoraplardan bahsetmeyeceğim. Sürekli üşüyen ellerim ve ayaklarımdan da...Yalnız uyanılan kış sabahlarının yirmi beşimde “Yeter be yeter!” hissi uyandırmasından da... Böyle romantikli konuşmalarım hep yazı icabı. Yoksa buz gibi odalarda, sabahın karanlığında, yüzümüze ayılmak için çarptığımız yalnızlık kadar dinç tutan bir şey yok adamı...

Kış , pek fena işte Rıfkı. Kışkışlarımıza aldırmayacak kadar fena. Son zamanlarda hayatıma giren Rıfkılara ve sana hiç atkı örmemiş olmam beni sevindiriyor. Yalnızlığımı ilmek ilmek ve haroşe olarak çoğaltmamış hissediyorum kendimi. Sonra bir de güzel görünsün diye püsküllerini yapıp, bu "püsküllü yalnızlık" hadisesine dokunmamışım gibi geliyor.

“Kalın giyinseydin Hande!” cümlesini o kadar çok duydum ki Rıfkı senden ve diğer Rıfkılardan. Hepsine, hepinize buz gibi bir metanetle ve soğukkanlılıkla “İyiyim ben, yok bir şey!” diye cevap verdim. Titreyen ellerimi yumruk yapıp ceketimin cebine soktum sonra. Elleri sıcak adamlar da vardı,  ama yumruk yapmak daha fazla işe yarıyordu. Bugün bunu bir kez daha anladım. Bugün de, bu kışın başlangıcında da, siyah paltomun cebinde , ellerim yumruk, hızlı soğuk adamlarla yürürken...





Sana bir boyun atkısı gerek. /Çünkü kış geldi./Ve sular bir uzun geçmişe hazırlanır. Nerdeyse.
Bir çocuk ölür. Bir kadın hastalanır. Odalar
bulutlanır.
Su içmekten. Uzak. Bir köfte kokusundan
/İnsan/uzak/bir memleket havasından./Belli belirsiz bir şeylerden utanır.
Yapışkan ve dayanıksız bir vidanın eşliğinde
/Gece.
Hatırlarız bir günlerde üşümediklerimizi.
/Üşümeyeceklerimizi. (T.Uyar, Bilirim Bir Kışa Hazırlanmayı)




7 Kasım 2012 Çarşamba

İsli Puslu Yazı



Söylesem tesiri olurdu, sussam gönül razı da...


Ama ne söyleyecek kadar çok olabilmeyi; ne de susacak kadar az olabilmeyi bildim. Mırıldanabildim sadece. Mırılmırılmırıl. Bir şeyler söyler gibi yaptım, söyleyemedim. Bir şeyler susar gibi yaptım, susamadım.

Söylesem belki sözlere etki ederdi de, sonra o sözler beni bulup avutacak olurdu da, gönlümün tortusuna püf diyebilirlerdi. Püffff. Yüreğimde biriken is pis ve pus giderdi o vakit,  azıcık ferahlardım. Söz söz ferahlardım. Konuştukça dinerdim. O vakit  susmayı bile bilebilirdim. Susup dinlemeyi bilirdim. Razı olur, durabilirdim.

Sussam, sessizlik yanıma gelip çökerdi de, bana uzun bir sus diyebilirdi. Sussssssss. S’ler uzun uzuun uzayıp, kıvrılıp koynumda uyurdu. Bir sabahın s’sinde sevinçli sözler gelebilirdi sonra aklıma. Söylemek zorunda bile  olmazdım, gönlüm is pis ve pustan uzak olurdu. Susmalara, söylememelere rızası olurdu.


                                                                         

                                                                *  *  * 



               Bir zamana takılıp, tökezledim, düştüm. Kalbim acıyor. Kimseye bir şey diyemiyorum. Demek istediklerimi hep başkalarına dediğimi düşünüp, düştüklerimi sayıyorum. Ben güzel cümleler kurmayı, güzel cümleler duymayı sevmişim. Suretlerin bile önemi yokmuş. İnsanların anlar gibi olmaları, benim anlatmalarım, benim dediklerim, bana dair her şey önemliymiş. Öyle avutmuşum kendimi . Başka türlüsünü bilmemişim. Kimse de bir gün öğretmemiş. Her şeyi öğretmek için çaba gösteren herkes bunu hiç öğretmemiş. Kimse için önemi de yokmuş bunların. Çünkü herkes beninden başka bir şey görmeyi zaten önemsememiş.

Takıldığım yerleri sormak istiyorum. Hayata dair beni en iyi ifade eden öğretmenlik mesleğinden bu defa uzaklaşıp , takıldığım bu yeri açıklamalarını  istiyorum. Birinin bana okuma yazma hiç bilmeyen bir çocuğa en ağır romanı okutacak kadar bunları anlatmasını istiyorum.


“Hocam , ben bu noktada takıldım. Beni benden alır mısınız ?”