2 Ekim 2011 Pazar

anne bak blog yazdım.

Anne bak blog yazdım!

Hayatımı anneme ithaf ettiğim cümleler içerisinde geçirmenin, bir hastalık, obsesif bir tavır, ana kuzuluğu olmadığını anlamam yirmi beş yılımı aldı.

Daha da fazlasını alabilirdi. Ama zorunlu olarak erken büyümek zorunda olan kızların kaderini yaşamıştım; tüm anneannelerim, babaannelerim, ve dahi teyzelerim -halalarım gibi.



"...Çünkü masalların yalan olduğuna annem benden çok evvel inanmıştı. Çünkü hanım kadın olmak uğruna bildiği bütün reçel tarifleri ve muhteşem hamaratlığı her defasında "kek"lenmişti. Ve annem topluma kabulün günlerinde aslında "kısır" kaldığını sonradan bilmişti. Bütün köfteler bazen çok içliydi."


Yerinde küfretmenin erdem, rahatlığın önkoşul, paranın güven, güvenin iktidar, iktidarın da fallussuz olabileceğini benden yirmi yıl sonra anlayıp, "dizini ve kızını" hiç dövmeden anlattığı için gerçekten çok şanslıyım.


 Artık aramızda zaman farkı hiç mi hiç kalmadı onunla.


Bu blog sana anne, yazmaz isem borcumu nasıl öderim?