20 Aralık 2011 Salı

"antik acılar"


            Antik Acılar’ın içinden vaktiyle kuruttuğum iki tane çiçek çıktı. Öğrenciye vereyim diye uzanmıştı elim o kitaba. Mor ve beyaz kasımpatları. Kasım patladı. Antik acıların içinde.

     Dün gibi değil ; ama çocukluk anısı gibi hatırlıyorum. İki saat rötarlı bir yolculuk sonrası, Esenler otogarında elinde papatyaya benzediğinden aldığın, bir demet kasımpatı vardı. Morlu ve beyazlı. Bütün otogarın keşmekeşini içimde yaşatmıştı o çiçekler. Annemin İstanbul’da olduğumdan haberi yoktu, yine uykusuz bir yolculuktu, kafam karışıktı ve elinde kasımpatları vardı. Koskoca Esenler otogarının tüm ümitvar ve ümityok yolcuları içimdeydi şimdi. Gülümsedim, kucaklaştık. Seninle ve tüm yolcularla. Üstümdeki beyaz penye, çiçeklenmişti. (Çiçek almak ,tuhaf bir eylemdir. Tüm kapitalist ve klişe kokusuna rağmen, duygu tomurcuklamaya meyillidir)

Bir de yanımda üç beş kitap. Hangileri bilmiyorum. Antik  Acılar’a özel bir anlam yüklediğimden mi, şiirsel bulduğumdan mı ismini, onun içine koymuştum. Sunay Akın’ın o şapşal, komik, çocuk, vıcık ruhunu severim. Daha başka sevdiğim şeyler de vardı tabi. Sen gibi şeyler. Her şeyi rezil ettiğin kavgalardan sonra gönderdiğin pişmanlık açan çiçekler, İstanbul’a gelişlerimde aldığın sevinç taçlandıran çiçekler,  yolda gözüm takıldığında “Hadi alalım” dediğin, sokak satıcılarının satış sonrası yüzlerindeki gülümseme ile açmış çiçekler gibi şeyler.  Biliyorum, senin de dediğin gibi , “çok salak şeyleri” sevmişim.


       Öğrenciye vereyim Antik Acılar’ı. Ya da boşver. Ben insanlara acı vermeyi sevmem. Hem bana artık onlar çiçek alıyorlar bir yığın. Kitap aralarında çiçek kurutan kızlar cumhuriyetinin “salak” bir ferdi olmasınlar. Zaten acılar-hem de hepsi bak, bütün hepsi, çiçekli ve çiçeksiz olanlarının hepsi –artık a n t i k a c ı l a r

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder